26 Kasım 2013 Salı

İçimizde "demlediklerimiz"; söylemek isteyip te dile gelmemiş olanlar; Halen nefes alıyor olmamız, söyleyebileceklerimiz için, bizlere verilmiş en güzel şanstır ve hepimiz için mutlaka ‘’ikinci bir bahar’’ vardır...


İçimizde "demlediklerimiz"; söylemek isteyip te dile gelmemiş olanlar;

Halen nefes alıyor olmamız, söyleyebileceklerimiz için, bizlere verilmiş en güzel şanstır ve hepimiz için mutlaka ‘’ikinci bir bahar’’ vardır...

Söylemek istediklerimiz... Özellikle hayatımızdan geçen insanlarla paylaştıklarımız... Söylemek isteyip te dile gelmemiş olanlar, belki bir sayfaya döktüklerimiz öyleki içimizde daha fazla tutamayıp bir can dostumuz ile paylaşıverdiklerimiz... Hayatınız boyu kaç ‘’söylemek istedikleriniz de söyleyemedikleriniz’’ oldu?

Anlamaya çalışalım, bizler nasıl karar veriyoruz, özellikle duygularımızı paylaşmaya... Belkide bizleri en fazla etkileyen kavram, hakkımızda ne düşünüleceği değişkenini sürekli kulağımıza fısıldayan ve kalbimizin sesini bir kenara bırakıp aklımızın sesiyle hareket etmemizi sağlayan sağ duyumuz...

Peki evrende ne oluyor biz aslında tam zamanı ve yeri gelmişken, duygularımızı paylaşacağımız kişileri bulmuşken, örneğin ‘’seni seviyorum’’, ‘’seni özledim’’, ‘’sana aşığım’’, ‘’sana kırıldım’’ veya ‘’sana sinirlendim’’ diyemediğimizde... Tüm bu duygularımızın enerjisi taa içimizde kalıyor... Ve içimizde ‘’demleniyor’’. Paylaşamadığımız ve demlemeye bıraktığımız her ne duygumuz ise, dönüp dolaşıp hissettiklerimiz oluyor, kalbimizden bir türlü atamadıklarımız diye tabir ediyorz... Öyleki fiziksel bedenimiz farklı bir düzlemde olsa da kalbimiz başka bir hissedişi yaşıyor; soğuk bir kış gününde içimiz yanıyor yada sıcak bir yaz gününde soğuk sular içimizin ateşini söndürmeye yetmiyor...

Fakat hayatın ikinci bir şans verdiği durumlar diyoruz, bir kez doğru yerde doğru zamanda paylaşamadığımız ve halen demlemeye bıraktığımız tüm sözcüklerimizi sese dökmek sahibine eriştirebilmek için bazılarımıza verilmiş olan ‘’altın’’ değerinde ikinci şanslar... O anlar ki sanki milli piyango çekilişini kazanmışız gibi seviniyoruz... ‘’İkinci bahar’’, ‘’ikinci bir hayat’’, ‘’beyaz bir sayfa’’ gibi özel tariflerimiz bile var bu fırsatlar için...

Halen içimizde ‘’demlenmekte’’ olan; söylemek isteyip te dile gelmemiş olanlarımızı düşünelim, halen nefes alıyor olmamız, söyleyebileceklerimiz için, bizlere verilmiş en güzel şanstır ve hepimiz için mutlaka ‘’ikinci bir bahar’’ vardır...

 

 

21 Kasım 2013 Perşembe

"Ait olduğunuz" resim, tamamlanmak için cesaretle sizi bekliyor...Her daim aşk ile aramaya ve kavuşarak tamamlanmaya hazır mısınız?


"Ait olduğunuz" resim, tamamlanmak için cesaretle sizi bekliyor...

Her daim aşk ile aramaya ve kavuşarak tamamlanmaya hazır mısınız?

Aitlik, "ait olmak" nasıl tanımlayabiliriz, şöyle bir önermemiz olabilir, bir yerin parçası olduğunu hissedebilmek, bir yerden ayrılamayacak olduğunu hissedebilmek, bir kişinin veya bir yerin insanın evi gibi olması, belki tek kelimede samimiyet ya da ancak o yer o kişi olduğunda tanımlanabilir hale gelmek...

Düşünelim, ait olmak biizm için ne ifade ediyor, hiç sorguladık mı bugün çalıştığımız işe, birlikte olduğumuz kişiye, yaşadığımız şehre, oturduğumuz eve, biriktirdiğimiz dostlara ve arkadaşlara ait miyiz? Evrende gerçekten bizlere aidiyet hissettiren hangi rolümüz; anne olmak, eş olmak, abla olmak, abi olmak, çocuk olmak, öğrenci olmak, çalışan olmak, yazar olmak, öğretmen olmak veya şehirli olmak...

Belki sorumuzun cevabını ararken, aitliğin başını ve sonunu anlamamız gereklidir, düşünelim aitlik ne ile başlar? Sevgi, aşk, bağlılık, birlik, uygunluk, yakınlık, dostluk, arkadaşlık, içtenlik, samimiyet veya doğuştan itibaren bizler için çizilmiş yollar örneğin ailemiz...

Bir anımızı hatırlamaya çalışalım, gerçekten son olarak kime veya neye ne zaman ait hissettiniz? Bu his anında, duygularımız her nasıl tanımlanıyor olursa olsun, bize dünyada bulunma sebeplerimizden bir tanesini açıklamaya yardım etmiştir. O an ki, o güne kadar belki de hep eksik kalmış bir tarafımız tamamlanmıştır. Diğer bir ifadeyle ayrılmış bir parçamıza yeniden kavuşmuşuzdur...

Hayal edelim, hayatınız boyu bir resmin (puzzle) son parçası oldunuz, sizi bir güç farklı resimlerin geriye kalan son boşluğuna oturmaya çalıştı, belki renginiz değişti belki parçanızın şekilleri belkide büyüklüğü...Fakat hiçbir noktaya tam olarak oturtulamadınız...

Bugün, sadece dünyanın yaradılışı ile "ait olduğunuz" resim, tamamlanmak için cesaretle sizi bekliyor...

Her daim aşk ile aramaya ve kavuşarak tamamlanmaya hazır mısınız?

20 Kasım 2013 Çarşamba

"Geleceğe" ait tüm sırrımız unutmamaktan ibaret; Siz bir "gelecek" ismine her ne planlamaktaysanız, aslında "bugün" o kişi ve o ansınız...


"Geleceğe" ait tüm sırrımız unutmamaktan ibaret;

Siz bir "gelecek" ismine her ne planlamaktaysanız, aslında "bugün" o kişi ve o ansınız...

Bugün geleceğimizi konuşacağız...Bu cümleyi duyduğumuzda aklımıza ilk gelen nedir, şöyle bir cümle "geleceği bilmek mümkün değil, geleceği kimse bilemez". Bilinmez, yepyeni nasıl ne zaman olacağı belli olmayandır gelecek.

Peki dünya üzerindeki farklı inançlara baksak, bizlere gelecek ile ilgili ne görüşler vermekteler; Kabalistik inanç gelecek "bugün"den ayrı mıdır, veya Sufizm geleceği "bugün" görebildiklerimizden duyabildiklerimizden farklılaştırmış mıdır? Tüm bu inançlara baktığımızda görebileceğimiz tek bir ortak nokta bulunabilir, gelecek aslında bugün bizimledir...

Hepimizin geleceğe yüklediğimiz anlamlarımız veya gelecekte "olacak" diye planladığımız hayallerimiz var, örneğin gelecekte almayı planladığımız ev için para biriktirmek, gelecekte anne olmayı planlamak, gelecekte terfi aldığımızda eşinizle tatile çıkmak, gelecekte yoğun tempomuzdan zaman bulduğumuzda arkadaşımızla yemeğe çıkmak veya yarın öbür gün diye tabir ettiğimiz yakın gelecekte kaçırdığımız bir oyuna gidebilmek için bilet almak...

Yani düşüncelerimiz de hislerimiz de "gelecekte" yaşanacaklar...Fakat bugün gerçekleştirebileceklerimiz gelecekten bağımsızdır, o halde şunu diyebiliriz; bugün bir annesiniz, fiziksel olarak çocuklarınız olmasa da siz bir anne kadar şevkatli, ince ve sevgili olabilirsiniz, bugün bir arkadaşsınız yemeğe çıkamasanız da arkadaşınızı arayıp ona herzaman dayanacak bir omuz olduğunuzu hissettirebilirsiniz, bugün bir eşsiniz, beklettiğiniz tatile çıkmasanız da güneş ışığında bitr kumsalda oturmanın vereceği kadar mutluluğu hissederek etrafınıza yayabilirsiniz...

Bugün kendimize bir soralım, "gelecek" ismine planlayıp ta sadece yarını düşünerek ertelediğimiz, olamadığımız veya özlem duyduğumuz neler var...

"Geleceğe" ait tüm sırrımız unutmamaktan ibaret;

Siz bir "gelecek" ismine her ne planlamaktaysanız, aslında "bugün" o kişi ve o ansınız...

 

19 Kasım 2013 Salı

Paylaşmak; bolluğun her daim yeniden başladığı noktadır...Bugün yeniden başlamaya hazır mısınız?


Paylaşmak; bolluğun her daim yeniden başladığı noktadır...

Bugün yeniden başlamaya hazır mısınız?

Dünya üzerinde dünya ile birlikte bir tam dönüştür paylaşmak, bugün dönüşü paylaşım ile başlattığımızda varılacak son nokta yine başlangıç yine ‘’biz’’ olacağız...

Dünya üzerinde hiç düşündük mü bolluk yada bereket akışı nasıl olur, para nedir nereden çıkmıştır, yine biz insanoğlunun ortaya attığı bir kavram değil midir? Bir yanılsama ‘’az’’ yada ‘’çok’’ diye sıfatlandırdığımız ve hatta bazen mutluluğumuzu, bizi ‘’biz’’ yapan şeyleri veya tüm hayatımızı bağladığımız bir ‘’varlık’’...

Bir yanda ‘’para ile satın alabileceklerimiz’’ var, nedir örneğin yeni bir araba, ev, giysiler, yemekler veya yeni bir çift ayakkabı...Fakat diğer yandan bu kavramlar ‘’satın alamadıklarımız’’ da mevcut, bir düşünecek olursak huzur, tatmin, neşe veya özlem...

Peki fiziksel boyutu olmayan bu ‘’satın alınamayanları’’ nasıl ilişkilendirebiliriz insanoğlunun en vazgeçilmez fiziksel kavramı olan ‘’para’’ ile...Bir düşünelim nedir parayı hissetmeye çevirebilen, az yada çok bir birim ‘’para’’ ile bir birim ‘’duygu’’ arasında ne yapmamız gerekir bir birim ‘’ortaklık’’ kurabilmek için...

Cevabımız paylaşmak, bu dünya üzerinde güç dağılmıştır, hiç düşündünüz mü ‘’sahip olduğunuz’’ bolluk aslında her daim bir dönüşüm içerisindedir, sizden bir başkasına ve bir  diğer başkasından size doğru...Bir akış vardır, bu akışta ‘’sizin rolünüz nedir’’, sizin paylaşmak için verdiğiniz bir birim ile neler mi yapılabilir, birlikte hayal edelim, bir ilkokul öğrencisine yeni bir önlük alınabilir, bir kız çocuğu okula gönderilebilir, bir hastanın ihtiyacı karşılanabilir veya bir arkadaşınıza moral vermek için bir fincan ısmarlanabilir...Hayalimize tüm bu bir birim bolluk paylaşımlarının olası dönüşümlerini de gözümüzün önüne getirerek devam edelim, heyecan, gülümseme, arkadaşlık, sevinç, bir şey yapmanın mutluluğu, sağlık, iyilik...

Bugün hepbirlikte düşünelim, şu an sahip olduğumuz bolluk dünya üzerinde nasıl bir akış içerisindedir ve siz bu akışta ‘’nasıl’’ bir paylaşım tercih ediyorsunuz?

Dünya üzerinde dünya ile birlikte bir tam dönüştür paylaşmak, bugün dönüşü paylaşım ile başlattığımızda varılacak son nokta yine başlangıç yine ‘’biz’’ olacağız...

Paylaşmak; bolluğun her daim yeniden başladığı noktadır...Bugün yeniden başlamaya hazır mısınız?

17 Kasım 2013 Pazar

Tesadüf ; Sen Neredesin?


Aramaya devam edelim, yörüngemizden çıkmaya cesaret edene ve yeni yörüngelere korkmadan cesaretle katılana kadar sormaya devam edelim...

Tesadüf ; Sen Neredesin?

Sabah uyandığımızda, bugünün diğer tüm günler ‘’gibi’’ olacağını düşünürüz ara sıra, örneğin ‘’sıradan başka bir gün’’ der geçeriz...Fakat bazen öyle şeyler oluverirki hem de bizler hiç beklemiyorken, tesadüflere inanır hale geliriz...

Bugün biraz düşünelim tesadüf nedir, mesela son sevgiliniz ile tanışmanız bir tesadüf müdür, şu anda çalışmaka olduğunuz işiniz, hangi anne babanın sizi dünyaya getirmiş olduğu, yaşadığınız eviniz, hatta kahvenizi yudumladığınız fincanınız tesadüf müdür?..

Hergün çok farklı insanlarla sokakta sadece yanyana geçeriz, bir anlık görüntü hafızamıza kazınır, yada tanışabiliriz...Tanıştığımız insanlar tesadüf müdür, sadece adını öğrendikleriniz yada canciğer dost olduklarınız, lisede aynı sırayı paylaştığınız yada ilkokulda aynı anda okumayı öğrendiğiniz veya ilk aşkınızı anlatıverdiğiniz çocukluk arkadaşınız birer tesadüf müdür?..

Seçimler diyoruz bazen, sabah uyanmayı, mevcut evimizde yaşamayı, bugünkü işimiz ile uğraşmayı kısacası ‘’bugün’’ olduğumuz insanı ‘’yarın’’ da devam ettirmeyi seçiyoruz...Tesadüf belkide bizi seçimlerin dışına fırlatan taşlardır, yani çarpışan iki molekülün çarpışma sonucu her ikisi için de ‘’yeni’’ yörüngeler belirlenmesi gibi...

Hayatta başımıza gelen tesadüfler bizi yörüngemizden çıkartabilir mi, dünya üzerinde nasıl bir düzende bir saat bir dakika bir saniyede ‘’tam da olmamız gereken yerde’’ olduğumuzda ‘’tesadüfen’’ karşılaşabiliyoruz...Bir düşünelim, bu anlar geldiğinde ‘’biz kimiz’’ ve en önemlisi bu çarpışmadan sonra ‘’kim olabiliriz’’...

Aramaya devam edelim, yörüngemizden çıkmaya cesaret edene ve yeni yörüngelere korkmadan cesaretle katılana kadar sormaya devam edelim...

Tesadüf ; Sen Neredesin?

14 Kasım 2013 Perşembe

Neyi Aramak


Neyi Aramak


Hiç düşündünüz mü bu dünya üzerinde bulunma sebebiniz nedir, neyi bulmak ve daha önce sorulması gereken soru olarak ‘’neyi aramak’’ için buradasınız...Bu koskocaman gezegene ne için gönderildiniz...

Belki dönüp nerede doğduğumuza bakmamız gerekli, belki Afrika’ da bir köyde yada Buenos Aires’ in ara sokaklarında küçük sarı bir evde, o da olmaz derseniz hayalimize biraz kuzeyleri ekleyelim Moskova’ nın gri caddelerine pencereleriyle misafir olmuş bir dairede...

Doğumla başlayan neyi aramak daha sonra bizleri yine bize getirdi...Doğduğunuz günden itibaren bugüne kadar kaç gün, kaç ay ve kaç yıl geçti...Kaç arkadaş edindiniz, kaç sınava girdiniz, kaç kere öpüştünüz?..Kaç ülke, kaç şehir ve kaç ruhu dolaştınız?..

Bugüne geldiğimizde ise neyi aramaya hala devam etmekteyiz...Bir müzisyen, bir öğretmen, bir balerin veya bir gezgin olabiliriz...Bir ailemiz çücuklarımız olabilir, veya yalnız olabiliriz hala...

Peki bugünden sonra ne olacak, neyi aramaya devam edeceğiz...Uzak diyarlara çıktığımız yollar bizleri büyütecek...Dünyanın bir ucundan bir başına, neyi aramak için gönderildiğimiz bu gezegeni keşfedeceğiz. İnsanlarını, okyanuslarını, denizlerini, tuz kokusunu, yosununu, çöllerini, balığını, şarabını, kumaşlarını ve renklerini...

Hiç düşündünüz mü bu dünya üzerinde bulunma sebebiniz nedir?

Neyi aramaktasınız?

Bugün bu soruyu kendimize soralım, belki bizleri bugüne kadar aklımıza gelmemiş uzak diyarlara götürür...

Neyi aramak, bir ömürdür...

 

 

11 Kasım 2013 Pazartesi

Şimdi Uzak Diyarlar Zamanıdır


Şimdi Uzak Diyarlar Zamanıdır

Bugün oturduğunuz yerde bir doğrulun...Kim olduğunuza bir bakın, baktınızda tüm detayları görün, nasıl derseniz damarlara, kalp atışlarınıza ve taa en derin hislerinize titreşimlerinize kadar...

Bugün şu anda dünya üzerinde bir nokta sizin koordinatlarınızı oluşturdu. Neredesiniz, örneğin şehri İstanbul, kaç derece paralel, hangi enlem hangi boylam bilebildiniz mi...Önce düşünceyle başlıyor seyahatimiz, peki hiç farkına vardınız mı bulunduğunuz yerden çok ötelere gönderebileceğiniz duyguların...

Nasıl desek hangi duygular diye sorduğumuzda, örnek olarak özlemi alalım...Biraz tanımlamaya çalışalım, elimizle tutamadığımız gözümüzle göremediğimiz diye tabir ettiğimiz kavramlardan ‘’özelm’’. En iyi tanımlama yarışmasına katılıyor olsaydık özlemi nasıl tanımlardık? İlk aklımıza gelen birkaç kelimeyi söyleyelim ‘’yanındayken bile özlemek’’, ‘’çölün yağmuru özlediği gibi özlemek’’, ‘’derin dalgalar gibi bir özlemin dalgalanması’’, ‘’öylesine çok özlemek’’... Daha başka ne örneklerimiz olabilir ‘’kavuşsak ta bitmeyecek bir özlem’’, ‘’özleyip özleyip te kanmamak’’... Tek kelimelik tabirler düşünelim, özlemek nedir; hasret, sevgi, biraz aşk, biraz eksiklik, biraz tamamlanma isteği ve belki biraz da özlemeye özlem...

Şimdi yola çıkma zamanı demiştik, bugünden sonra çıktığımız yolları paylaşıyor olacağım sizlerle, bizleri bir yerlere getiren ve aynı zamanda gitmekle bitmeyen uzak diyarları...

Bugün bir düşünmenizi istiyorum, dünya üzerinde son isteğiniz olan yeri, nereye gitmeyi isterdiniz, bu son isteğinizle bitecek olsa hayat...Aslında hayat bu kadar kısa, özlediğimiz şeyleriyeniden yaşayamayacak kadar...

Bundandır ki özlemek güzeldir, önemli olan ‘’bir dahaki özleme şansının olamayabileceğini’’ hiç kalbinden ayırmamaktır...

Şimdi uzak diyarlar zamanıdır...