15 Ocak 2014 Çarşamba

YOL

Yolda büyüyor insan
Bir tek oluyor,
Ve bir tam da oluyor zaman zaman özlediğinde bildiği kokuları...
Yolda büyüyor insan
İnsan ömürleri geçiriyor,
Kolay mı yol...
Yüzler, sözler, kokular, mekanlar, şehirler, denizler, parklar, bahçeler...
Yolda büyüyor insan
Ve her yolun sonu aynı sevgiliye çıkıyor...
Yolda büyüyor insan
Ve dönüyor günü gelince

Yol da büyüyor insan gibi
İnsan yolda büyüyor...

Hepimizin içinde bir ‘’yol’’ vardır; öyleyse hepimiz için de ‘’bir yol’’ mutlaka bulunur...


Hepimizin içinde bir ‘’yol’’ vardır; öyleyse hepimiz için de ‘’bir yol’’ mutlaka bulunur...

Hani bir söz vardır en korktuğumuz yol bilmediğimiz yoldur, ve derler ki yine; en güvenli yol bildiğimiz yoldur...Peki bir kez hepbirlikte çocukluğumuza dönelim, gözlerimizi kapatalım daha adım atmayı bile bilmiyorken yani bir yola nasıl çıkılacağını bile bilmiyorken korktuğumuz yada kendimizi güvenceye aldığımız bir yol var mıydı?

Gözlerimizi açtığımız anda, sessizce bir soralım kendimize, bugün hangi bildiğimiz yolları bir kez olsun o çocuk halimizde olduğumuz üzere değiştirmeye cesaret edemiyoruz...Ya da şunu soralım kendimize bugün olduğumuz yollardan farklı ne yollara girebilirdik, neler yapabilirdik, kimlerle tanışabilirdik, ve en önemlisi bu dünyaya ne verebilirdik?...

Yazar tüm okuyuculara öneriler sunuyor, fakat belkide içinizden geçiyordur, ya sen yazarımız, bizlere sorduruyorsun ama ya sen ne yapıyorsun...Tabi aynı soruya cevap vermek çokça cesaret istiyor, geldiğimiz yaş, halen tutuğumuz yol...Fakat ben de sizin gibi bir adım atabilmenin yeni yolculukların o en başındayım diyebilirim...İçimizde hepimizin bir yerde bir soru ya yapabilseydim ya deneyebilseydim ya bırakabilseydim ya başlayabilseydim veya ya değiştirebilseydimleri var...

Zaman bize yollar sunuyor, özünde korkmadan çocuk cesaretimizle rüzgarına kapılıp gidivereceğimiz yollar, sadece anlamlarımıza kaynaklı...Eğer bir yeri severseniz orası dünyanın en güzel yeridir gibi eğer bir yoldan korkmazsanız orası dünyanın en zor en ulaşılmaz yolu değildir...Bugün inananalım ve önümüze açılan yollara başka bir gözle bakalım; Hepimizin içinde bir ‘’yol’’ vardır; öyleyse hepimiz için de ‘’bir yol’’ mutlaka bulunur...

 

 

 

 

 

25 Aralık 2013 Çarşamba

2014 yılı "bütünlük" olsun; doğumumuzdan bu yana evrene saçılmış tüm parçalarımız; bir nefeslik öz’le burada...


2014 yılı "bütünlük" olsun;

doğumumuzdan bu yana evrene saçılmış tüm parçalarımız; bir nefeslik öz’le burada...

Bütünlük...Doğumumuzu düşünelim, kaybettiğimiz bir parçamız, yitirme veya eksilme duygumuz var mıydı? İlk doğduğumuz  an, ilk nefes alışımız, anne kucağı, etrafımızı saran sevgi...Sonra ne oldu, yavaş yavaş yitirmeye başladık...

Nasıl mı? Belki en çok sevdiğimiz kalemimizi kaybettik, en iyi arkadaşımız başka şehre taşındı, hoşlandığımız kız başka bir çocuğa aşık oldu, yıl sonunda çok çalışsakta takdire teşekküre yetişemedik, hayal ettiğimiz üniversiteye gidemedik veya anne babamızı kaybettik...Hep yitirdiğimiz bir zaman bir yerlerde bıraktığımız birşeyler oldu... Her tecrübemizle bir kat daha endişe yüklendik, gelecekte yitirebileceklerimiz için, ve olan bugünümüzün bütünlüğüne oldu...

Peki bütünlüğümüz nerede kaldı, o doğduğumuz anın saf ve biricik hissi, yitirmeyi ve kaybetmeyi hiç bilmediğimiz o an...Doğaya bakalım, kertenkele kuyruğu kopar yoluna devam eder, tırtıl kozasını bırakır kelebek olur, göçmen kuşlar yeniden yollara düşer ve sazanlar her sezon ölüm pahasına akıntıya karşı yüzer...Belki bizim kadar hatırlamazlar diyeceksiniz, yada bizim kadar uzun ömürlü değiller yeniden yeniden yitirmeleri yaşamak için...

Fakat her örnekte görürüz, o doğum anımızdaki bozulmamış "öz" her ne yitirirsek yitirelim bizimledir...Aslında yitirdiklerimiz her seferde bir heykeltraşın taşı oyuşu ve gerçek eserini ortaya çıkarışı gibi bizi şekillendirir. Bugün hepbirlikte kendimize bakalım, bu şekli görebiliyor muyuz ve düşünelim bugün özümüzle ve bütünlüğümüzle nelerin eseriyiz? Ve gözden geçirelim tüm bu zaman boyunca şekillendirilmiş parçalarımızı, bugün doğumumuzdan bu zamana kadar her yana saçılmış parçalarımız bize dönsün...

Bugün hepbirlikte yitirdiğimiz parçalarımızı sevelim, doğum anımızdaki o bütünlüğümüzü derin bir nefes alarak içimize çekelim... Bir nefeslik "öz" olalım...

Mutlu yıllar...

 

 

8 Aralık 2013 Pazar

Affetmek, yalnızca en yetenekli simyacıların zanaatidir...


Affetmek, yalnızca en yetenekli simyacıların zanaatidir...

Affetmek...

Bir düşünelim nasıl bir duygudur, neyi anlatır bizlere... Bu sabah kendimize bir bakalım, nedir affedemediklerimiz...Her yere sırtımıza yüklenmiş kocaman taşlar halinde götürdüklerimiz, bir dostumuzun sözleri veya bir sevgilinin ihaneti...

Fark ediyor muyuz, bugünden çok farklı zamanlarda yaşanmış tüm bu olayların, her affedemeyişimizde bizimle yaşadığını, bugün bir parçamız olduklarını...Sanki üzerine kovalarca su atsak hiç soğumayacak olan ısınmış kayalar gibi yüreğimizi taşlaştırdıklarını...

Belki bu yazıyı okurken içimizden geçiriyoruz, peki buraya yazılıverdği kadar basit midir affetmek? Ben sizin için yanıtlayabilirim, değildir...Öncelikle herşeyden arınmak gerektirir, içinizde yer etmiş tüm ego temelli düşüncelerden, ve kim ne derlerden...Ve sonrası ise koşulsuz şartsız güvenmektir, çünkü karşınıza çıkan her durum üzerine bilmek gerekir. Bilmek gerekir ki, bugün şu an yaşamakta olduğunuz sizin yaşayabileceğiniz en hakiki gerçektir...Ve sonraki aşaması ise empatidir, yani anlamaya çalışmak...Evet garip gelebilir fakat her ne yapmış olursak olalım hepimiz affedilmeyi hak ediyoruzdur..

Nasıl ki hepimizin hataları olduğu gibi, bir kimsenin yapmış olduğunu, bir durum karşısındaki seçimlerini ancak aynı şartlarda ‘’ben ne yapardım’’ mı düşünerek, sadece yargılarımızdan uzaklaşabilirsek anlamaya çalışırız...Bu anlayış bize şu soruyu düşündürmüyor mu; Hayatımızda biz hiç affedilmedik mi? Bu soruya yanıtımız ise belki bugüne kadar hiç idrak etmediğimiz kadar basittir; evet bizler de ‘’affedildik’’...Çocukken annemizin en çok sevdiği vazoyu kırdık ve annemiz sevgisiyle affedildik, derslerimizden geçer not alamadık ve babamız sevgisiyle affedildik, son golü atamadık ve arkadaşlarımız sevgisiyle affedildik yada ilk buluşmamıza geç kaldık ve sevgilimiz sevgisiyle affedildik...

Bugün hepbirlikte içimize bakalım, nedir halen sevgimizle affetmelere dönüştüremediklerimiz... Dünyanın en büyük vinçlerini zorlayacak ağırlıkta olmasına karşın kalbimizde taşıdıklarımız...
Halen şansımız var, bugün o taşları alalım ve saf sevgiyle dönüştürelim...Ve hepbirlikte hatırlayalım; affetmek, yalnızca en yetenekli simyacıların zanaatidir...

 

26 Kasım 2013 Salı

İçimizde "demlediklerimiz"; söylemek isteyip te dile gelmemiş olanlar; Halen nefes alıyor olmamız, söyleyebileceklerimiz için, bizlere verilmiş en güzel şanstır ve hepimiz için mutlaka ‘’ikinci bir bahar’’ vardır...


İçimizde "demlediklerimiz"; söylemek isteyip te dile gelmemiş olanlar;

Halen nefes alıyor olmamız, söyleyebileceklerimiz için, bizlere verilmiş en güzel şanstır ve hepimiz için mutlaka ‘’ikinci bir bahar’’ vardır...

Söylemek istediklerimiz... Özellikle hayatımızdan geçen insanlarla paylaştıklarımız... Söylemek isteyip te dile gelmemiş olanlar, belki bir sayfaya döktüklerimiz öyleki içimizde daha fazla tutamayıp bir can dostumuz ile paylaşıverdiklerimiz... Hayatınız boyu kaç ‘’söylemek istedikleriniz de söyleyemedikleriniz’’ oldu?

Anlamaya çalışalım, bizler nasıl karar veriyoruz, özellikle duygularımızı paylaşmaya... Belkide bizleri en fazla etkileyen kavram, hakkımızda ne düşünüleceği değişkenini sürekli kulağımıza fısıldayan ve kalbimizin sesini bir kenara bırakıp aklımızın sesiyle hareket etmemizi sağlayan sağ duyumuz...

Peki evrende ne oluyor biz aslında tam zamanı ve yeri gelmişken, duygularımızı paylaşacağımız kişileri bulmuşken, örneğin ‘’seni seviyorum’’, ‘’seni özledim’’, ‘’sana aşığım’’, ‘’sana kırıldım’’ veya ‘’sana sinirlendim’’ diyemediğimizde... Tüm bu duygularımızın enerjisi taa içimizde kalıyor... Ve içimizde ‘’demleniyor’’. Paylaşamadığımız ve demlemeye bıraktığımız her ne duygumuz ise, dönüp dolaşıp hissettiklerimiz oluyor, kalbimizden bir türlü atamadıklarımız diye tabir ediyorz... Öyleki fiziksel bedenimiz farklı bir düzlemde olsa da kalbimiz başka bir hissedişi yaşıyor; soğuk bir kış gününde içimiz yanıyor yada sıcak bir yaz gününde soğuk sular içimizin ateşini söndürmeye yetmiyor...

Fakat hayatın ikinci bir şans verdiği durumlar diyoruz, bir kez doğru yerde doğru zamanda paylaşamadığımız ve halen demlemeye bıraktığımız tüm sözcüklerimizi sese dökmek sahibine eriştirebilmek için bazılarımıza verilmiş olan ‘’altın’’ değerinde ikinci şanslar... O anlar ki sanki milli piyango çekilişini kazanmışız gibi seviniyoruz... ‘’İkinci bahar’’, ‘’ikinci bir hayat’’, ‘’beyaz bir sayfa’’ gibi özel tariflerimiz bile var bu fırsatlar için...

Halen içimizde ‘’demlenmekte’’ olan; söylemek isteyip te dile gelmemiş olanlarımızı düşünelim, halen nefes alıyor olmamız, söyleyebileceklerimiz için, bizlere verilmiş en güzel şanstır ve hepimiz için mutlaka ‘’ikinci bir bahar’’ vardır...

 

 

21 Kasım 2013 Perşembe

"Ait olduğunuz" resim, tamamlanmak için cesaretle sizi bekliyor...Her daim aşk ile aramaya ve kavuşarak tamamlanmaya hazır mısınız?


"Ait olduğunuz" resim, tamamlanmak için cesaretle sizi bekliyor...

Her daim aşk ile aramaya ve kavuşarak tamamlanmaya hazır mısınız?

Aitlik, "ait olmak" nasıl tanımlayabiliriz, şöyle bir önermemiz olabilir, bir yerin parçası olduğunu hissedebilmek, bir yerden ayrılamayacak olduğunu hissedebilmek, bir kişinin veya bir yerin insanın evi gibi olması, belki tek kelimede samimiyet ya da ancak o yer o kişi olduğunda tanımlanabilir hale gelmek...

Düşünelim, ait olmak biizm için ne ifade ediyor, hiç sorguladık mı bugün çalıştığımız işe, birlikte olduğumuz kişiye, yaşadığımız şehre, oturduğumuz eve, biriktirdiğimiz dostlara ve arkadaşlara ait miyiz? Evrende gerçekten bizlere aidiyet hissettiren hangi rolümüz; anne olmak, eş olmak, abla olmak, abi olmak, çocuk olmak, öğrenci olmak, çalışan olmak, yazar olmak, öğretmen olmak veya şehirli olmak...

Belki sorumuzun cevabını ararken, aitliğin başını ve sonunu anlamamız gereklidir, düşünelim aitlik ne ile başlar? Sevgi, aşk, bağlılık, birlik, uygunluk, yakınlık, dostluk, arkadaşlık, içtenlik, samimiyet veya doğuştan itibaren bizler için çizilmiş yollar örneğin ailemiz...

Bir anımızı hatırlamaya çalışalım, gerçekten son olarak kime veya neye ne zaman ait hissettiniz? Bu his anında, duygularımız her nasıl tanımlanıyor olursa olsun, bize dünyada bulunma sebeplerimizden bir tanesini açıklamaya yardım etmiştir. O an ki, o güne kadar belki de hep eksik kalmış bir tarafımız tamamlanmıştır. Diğer bir ifadeyle ayrılmış bir parçamıza yeniden kavuşmuşuzdur...

Hayal edelim, hayatınız boyu bir resmin (puzzle) son parçası oldunuz, sizi bir güç farklı resimlerin geriye kalan son boşluğuna oturmaya çalıştı, belki renginiz değişti belki parçanızın şekilleri belkide büyüklüğü...Fakat hiçbir noktaya tam olarak oturtulamadınız...

Bugün, sadece dünyanın yaradılışı ile "ait olduğunuz" resim, tamamlanmak için cesaretle sizi bekliyor...

Her daim aşk ile aramaya ve kavuşarak tamamlanmaya hazır mısınız?

20 Kasım 2013 Çarşamba

"Geleceğe" ait tüm sırrımız unutmamaktan ibaret; Siz bir "gelecek" ismine her ne planlamaktaysanız, aslında "bugün" o kişi ve o ansınız...


"Geleceğe" ait tüm sırrımız unutmamaktan ibaret;

Siz bir "gelecek" ismine her ne planlamaktaysanız, aslında "bugün" o kişi ve o ansınız...

Bugün geleceğimizi konuşacağız...Bu cümleyi duyduğumuzda aklımıza ilk gelen nedir, şöyle bir cümle "geleceği bilmek mümkün değil, geleceği kimse bilemez". Bilinmez, yepyeni nasıl ne zaman olacağı belli olmayandır gelecek.

Peki dünya üzerindeki farklı inançlara baksak, bizlere gelecek ile ilgili ne görüşler vermekteler; Kabalistik inanç gelecek "bugün"den ayrı mıdır, veya Sufizm geleceği "bugün" görebildiklerimizden duyabildiklerimizden farklılaştırmış mıdır? Tüm bu inançlara baktığımızda görebileceğimiz tek bir ortak nokta bulunabilir, gelecek aslında bugün bizimledir...

Hepimizin geleceğe yüklediğimiz anlamlarımız veya gelecekte "olacak" diye planladığımız hayallerimiz var, örneğin gelecekte almayı planladığımız ev için para biriktirmek, gelecekte anne olmayı planlamak, gelecekte terfi aldığımızda eşinizle tatile çıkmak, gelecekte yoğun tempomuzdan zaman bulduğumuzda arkadaşımızla yemeğe çıkmak veya yarın öbür gün diye tabir ettiğimiz yakın gelecekte kaçırdığımız bir oyuna gidebilmek için bilet almak...

Yani düşüncelerimiz de hislerimiz de "gelecekte" yaşanacaklar...Fakat bugün gerçekleştirebileceklerimiz gelecekten bağımsızdır, o halde şunu diyebiliriz; bugün bir annesiniz, fiziksel olarak çocuklarınız olmasa da siz bir anne kadar şevkatli, ince ve sevgili olabilirsiniz, bugün bir arkadaşsınız yemeğe çıkamasanız da arkadaşınızı arayıp ona herzaman dayanacak bir omuz olduğunuzu hissettirebilirsiniz, bugün bir eşsiniz, beklettiğiniz tatile çıkmasanız da güneş ışığında bitr kumsalda oturmanın vereceği kadar mutluluğu hissederek etrafınıza yayabilirsiniz...

Bugün kendimize bir soralım, "gelecek" ismine planlayıp ta sadece yarını düşünerek ertelediğimiz, olamadığımız veya özlem duyduğumuz neler var...

"Geleceğe" ait tüm sırrımız unutmamaktan ibaret;

Siz bir "gelecek" ismine her ne planlamaktaysanız, aslında "bugün" o kişi ve o ansınız...